18 Mayıs 2011 Çarşamba

Felsefe Yaptım Yer Misin?

Bize ilkokuldan beri çeşitli problemler çözdürülür..
Küçük yaşlarda başlarız sistemin bize dayattığı problemlerle savaşmaya.
Ama oyun oynamalıyızdır o yaşlarda.
Koca bir dünya yaratmıştır Allah bizim için , gezmeyle bitmeyecek güzellikler, sevişmeyle bitmeyecek aşklar hediye etmiştir bize.

Ama sistem henüz 7 yaşındaki çocuğun bile oyuncağını çalmıştır elinden.
Üstelik bununla kalmamış binbir probleme, binbir derde gark etmiştir.
Oyun oynaması gereken o ellerin çözmekle bitiremeyeceği problemler.

Oysa problemi yaratan da biziz, çözmeye çalışıp boşluğa sürüklenen de.
Kısacası matematik delinin birinin kuyuya attığı taşı çıkarmamızı dayatan sistemden başkası değildir, hayatımızı çalandır. Temelinde basit, ilkel bir hayvandır insan. Keşke ilkel, doğal yaşasaydık.

Ne giyeceğiz, nerde okuyacağız,borçları ne yapacağız derdi olmazdı.
Sikimizin üstünde bir yaprak hunga munga avlanır trafiksiz, dumansız, siyasetsiz köylerimizde yaşardık.

17 Mart 2011 Perşembe

Patates Soyucu

Yoğun bir iş günü akşamı rastladım ilk kez ona. Yol kenarındaki kalabalık dikkatimi çekti önce. Ne oluyor diye baktığımda gördüm onu satıcının elinde. Basit bir şeye benziyordu ama satıcının elinde sihirli bir sopaya dönmüştü. Adam dakikada beş patates soyabiliyordu onunla...

Hemen kalabalığı yardım ve bitmesinden korktuğum aletlerden aldım bir tane. Fiyatını bile sormadım.
Eve varmak için sabırsızlanıyordum. Bir an önce patates soymalıydım.
Patatesi elime aldığımda, heyecandan ellerim titriyordu. İlk hamlemde, alet patatesin üzerinden kaydı ve ıska geçtim. heyhat ikinci denememde de başarısız olmuştum.
Yoksa, yoksa... Şerefsiz satıcı bana bozuk makine mi satmıştı? Evet evet kesin öyle olmalıydı. Yoksa, bu başarısızlığımı açıklayacak mantıklı bir sebep yoktu.

Çekmeceye koydum ve varlığını unutmaya karar verdim. ara sıra gözüme çarpıp sinirimi bozuyordu ama çok para vermediğim için ağır bir bunalıma sebep olmuyordu.

İkinci karşılaşmam birkaç ay sonra oldu. Yine bir yol kenarındaydı ama satıcı farklıydı. Bu defa işi sağlama alarak adamın elindeki makineyi satın aldım.
Bu defa ki yıkım daha kötü olmuştu. Bir patates soymak için 19 dakika harcamıştım ve patatesin dışı ay yüzeyi gibi olmuştu.

Takip eden birkaç yıl boyunca, iki kere daha satın aldım bunlardan. Hep aynı hüsran.

Şimdi mutfaktaki çekmecelerden en altta olanını, alıp da kullanamadığım patates soyuculara ayırdım. Çocuğuma bırakacağım miras.

7 Mart 2011 Pazartesi

Sevgili Küllük

Sevgili Küllük;

Senden esirgediğim her tek dal için sen de bana minnettarsındır umarım.

Böğrüne böğrüne basmadığım her sigara için senin de ömrün uzayacak belki de.

Üzülme işe yaramam diye de düşünme.

Senin için alternatif kullanımlarım da olacak.

Sen yine duracaksın masamda, elimin altında, gözümün önünde...

22 Ocak 2011 Cumartesi

İki Kişi Konuşurken Üçüncüye Bok Yemek Düşer

Birinci kişi: Şimdi abi viyağra diye bi ilaç varmış. İçeni uçuruyomuş.
İkinci kişi: Deme lan. Var mı kullanan tanıdığın falan?
Birinci kişi: Yok. Pahalı diyolar. Ama bi arkadaşın arkadaşı kullanmış.
Bok yiyen: Aslında daha etkilisi var.
İkinci kişi: Peki, o arkadaşının arkadaşı abartıyor falan olamaz mı? Bilgi kesin mi yani?
Birinci kişi: Sanmam abi. Çocuğu tanımıyorum ama benim arkadaş çok kesin konuştu.
Bok yiyen: Benim kullanan arkadaşım var. Onun yerine Cialis'i daha çok övdü.
İkinci kişi: Peki bu viyarga mı ne boksa, nerde bulunurmuş?
Birinci kişi: Eczanede satılıyormuş abi. Bi tane çaktın mı iki saat keser sapı gibisin demiş çocuk.
Bok yiyen: Cialis daha iyimiş demiştim ama. Yirmidört saat etkiliymiş.
İkinci kişi: Vay anasını. iki saat ha. Lan ben dört yaparım iki saatte.
Bok yiyen: Cialis...
Birinci kişi: Abi dört gitmek mesele değil de, alkolle almak tehlikeliymiş.
Bok yiyen: Cial...
İkinci kişi: Deme yav. Lan alkol olmadan seks mi olurmuş?
Bok yiyen: Abi cialis dedim ya...
Birinci kişi: Abi içmeyiver o gecelik. Düşünsene iki saat, keser sapı.
Bok yiyen: Cialis ulaaaaaannn!
Birinci ve ikinci kişi: Ha? Sen bişey mi dedin eleman?

2 Ocak 2011 Pazar

Aşk Meşk Kronolojim Bölüm İki

not: bir evvelki bölüm olan (bkz: aşk meşk kronolojim )in devamıdır. isimler, kişiler beni hatırlayıp yeniden askıntı olmasınlar diye değiştirilmiştir.

ilkokul birinci sınıftan beşinci sınıfa kadar beraberdik tuğçe'yle... muazzam bir çalışkanlık rekabeti vardı aramızda. zannediyorum bu sebeple öğretmenimiz, kürsüsünün hemen önündeki sıraya oturtmuştu ikimizi. sanırım ikinci sınıfın başından beşinci sınıfın sonuna kadar öyle devam ettik.

okumayı ilk ben sökmüş, kırmızı kurdelayı yakama ilk ben takmıştım. ikinci, tuğçe olmuştu. matematik dersinde öğretmenimiz tahtaya ikişerli ikişerli kaldırıp soru çözdürürken birbirimizden daha hızlı çözmek amacıyla abidik gubidik çarpık çurpuk yazdığımızı hatırlıyorum.

fakat bunca rekabete rağmen inanılmaz kibardık birbirimize karşı. aramızdaki rekabet asla teneffüs konuşmalarımıza yansımazdı. bu yönümüze şu anda ben de şaşırıyorum. ders ziliyle başlayan bu muazzam rekabetin teneffüs ziliyle sonlanma centilmenliğini nasıl edinmişiz, garipsiyorum.

derken 5. sınıfın sonlarında sınıftaki en yakın arkadaşlarımdan fehmi, yıl sonu müsamereleri sırasında aşkını itiraf etmişti buna. itiraf etti dediğim de, kulis dediğimiz yerde toplanmıştık öğrencilerle ve herkesin içinde "seni seviyorum," demişti.

bir erkeği böylesine kıskandığımı hatırlamıyorum. tuğçe ciddiyetinden zerre kadar taviz vermemişti ama bütün sınıf alkışlamıştı pezevengi. aklımdan "benim niye aklıma gelmedi bunca zaman," gibisinden düşünceler geçtiğini hatırlıyorum. çok sinirlenmiştim.

derken birkaç gün geçmemişti, gürkan isimli bir arkadaşıma (sınıfın en piçiydi) sebepsiz yere fehmi ve tuğçe arasında yaşananlardan duyduğum nefreti itiraf etmiştim tüm iyi niyetimle... "seviyor musun lan yoksa," dedi bana. biraz düşündüm sanırım. veya başlarda yok mok çekmişimdir. ama sonunda "evet," demiştim, hatırlıyorum. o anda ben de anlamıştım hâlimi...

o gürkan'ın ben anasını sikeyim. gitmiş tuğçe'ye söylemiş piç "olly seni seviyor," diye. benim haberim bile yok tabii...

teneffüs sonunda geçtim yerime, oturdum. tuğçe cam kenarında sıraya dirseğini koymuş, yüzünü elinin üzerine oturtmuş, bana bakıyordu; dün gibi hatırlıyorum. ben koridor tarafındaydım ve bir an, gayriihtiyâri döndürdüm ona doğru başımı. bana bakıyordu ve gülümsüyordu. ağzından çıkan cümle tam olarak şunlardı:

- "sen de mi ahmet?"...

o ana kadar hayatımda öylesine utandığım bir anı hatırlamıyorum. hemen başımı döndürdüm önüme ve öğretmenimizin gelmesini bekledim. birkaç gün kalmıştı zaten okulun kapanmasına... diğer günlerde götüm götüm kaçtım tuğçe'den... başka sırada, başka arkadaşlarımın yanına oturduğum bile olmuştu. hiçbir şekilde konuşmadım ve yüzüne bile bakmadım. keşke "evet," deseydim amk... ya da demediğim iyi olmuş, bilemiyorum.


1 Ocak 2011 Cumartesi

Aşk Meşk Kronolojim

evet... siz gençlere birşey kazandırabilemek, geleceğinizi aydınlatabilmek adına kapıyorum bunu... roman gibi aşk yaşantımdan ibret alın diye. bravo gençler...

not: isimler, ilgili şahısların beni yeniden hatırlayıp bana yeniden aşık olmamaları adına değiştirilmiştir.

***

aşk kronolojim bölüm bir - ceren

bir ispirto kalem heyecanıyla başladı aşkımız. 1985 senesinin sonbahar-kış dönemleriydi. ilkokul 2. sınıftaydık. yepyeni, henüz pakedinden çıkartılmamış renkli ispirtolu kalem takımıyla gelmişti o günkü resim dersine ceren... bütün sınıfın gözleri o kalemlerdeydi. o zamanlar renkli ispirtolu kalem sahibi olmak zordu tabii... gözlerimizi alamamıştık.

ceren ise her zamanki gibiydi. siyah önlüğün içine giydiği beyaz boğazlı kazak ve güzeller güzeli yüzü... ama cesurdum ben. sınıfın tuğçe'yle birlikte en çalışkanıydım. zaten öğretmenimiz de en ön sıraya, kendi kürsüsünün önüne oturtmuştu ikimizi. birbirimizle muazzam bir mücadele hâlindeydik tuğçeyle... neyse... ileride onunla da aşk yaşayacaktık ama o anki ilişkimiz tamamen bir rekabetten ibaretti. birbirimizden nefret ederdik.

ben ayağa kalktım tüm cesaretimle... ceren'in yanına yanaştım ve kalemlerini ödünç istedim. benden evvel defalarca isteyen olmuştu ama kimse alamamıştı kalemleri. her nedense, aslında ceren'le hiç de samimi olmamama rağmen kalemleri alacağıma dair bir his vardı içimde... ve sordum. bana cevabı;

- "alabilirsin ama bir şartla... sınıfın en güzel kızı hangisi, söyleyeceksin," olmuştu.

şaşırmıştım tabii... ve utanmıştım da... çünkü o güne kadar bir kadını beğenme kavramıyla ilgili hiçbir durumla uzaktan yakından alâkalı olmamıştım. çevremdeki insanlarda olduğuna da rastlamamıştım elbette... zaman, şimdiki gibi değildi.

- "söylemem," dedim ben de... ama ceren ısrarcıydı;

- "söylemezsen alamazsın," dedi kalemleri. bir, iki, üç... baktım olacak gibi değil. yakınlaştım biraz ve;

- "söylerim ama kulağına," dedim. kabul etti. eğildim kulağına, bir iki yutkundum, ıkladım mıkladım ve;

- "sensin," dedim.

- "alabilirsin kalemleri," dedi gülümseyerek. o ders boyunca boyadım kâğıtlarımı zevkle...

akşam okul çıkışı paltomu giydirirken anneme anlattım tabii... tam da o esnada ceren ve annesi geçti yanımızdan...

- "sen benim oğluma ne söylettin kız," diye sordu. bir miktar ceren'in annesiyle şakalaştılar. ceren'le olan ilişkimiz orada bitmişti tabii... şiir gibi kadındı ceren.


based true a story...

30 Aralık 2010 Perşembe

Bu Yazımda Size Kendimi Tanıtıyoruz

Öncelikle merhaba. Ben 28 yaşında kişilik bölünmesi yaşamayan bir şizofrenim... Sizi 3 arkadaşımla tanıştıracağım..
merhaba diyin çocuklarrr...

Simau: Merhabaaaa
Gonzo: Melapaaa.
Lorenzo: Selammm

Evet arkadaşlar , ben gün içersinde hangisi olmak istiyorsam o oluyorum.. kah kendimle konuşuyorum eğleniyorum , kah kendimle okey oynuyorum kah kendimle tavla oynuyorum kah kaha atıyorum.. Neyse..

Bazen sıkıyorlar tabi beni o yüzden bir anlaşma yapalım istedim... Gün içersinde hangi ben'le konuşmak isterseniz ona seslenin olur mu ? Hepsi bir anda zor oluyor tabi.. Her kafadan bir ses çıkınca insan ne diyeceğini şaşırıveriyor...

Gonzo : erkek olan kişiliğimdir, renkli cıvıl cıvıl 20 yaşında delikanlıdır... Top oynamayı sever, topları sever, tavla da çok iyidir muhabbeti güzeldir.. Daha sonra kendisini tanıtır zaten.

Lorenzo : Bıcır bıcır bir kızdır hiç susmaz .. Her konu hakkında yorum yapar arsız şopardır kendisi... Rengarek giyinir, 241 tane çorabı vardır... Hepsi birbirinden farklıdır.. Tavla sevmez ama çok iyi yüzer... 22 yaşında güzel bir kızdır.

Simau: en küçüğümüz bu... 17 yaşında bir çocuk... Karamsar ve içine kapanık... Gerektiği zamanlarda konuşur, şiir yazar, duygularını pek belli etmez... Asi , korkusuz ve cesaretlidir... Onu da seversiniz zamanla....

Simau: Ama
Gonzo: Şimdi
Lorenzo: Ya
Simau: Bunlar
Gonzo: Bizi
Lorenzo: Sevmezse??
severler severler..

Bir de Gosilo var... yani 3 in 1... Gonzo-Simau-Lorenzo'nun baş harfleri... Aynı anda konuşurlar aynı aynda susarlar herşeyi beraber yaparlar...
Simau: Ayyyyy bennn
Gonzo: Çokkkk
Lorenzo: Severimmm onu

İşte bukadar bizi tanıyorsunuz artık... Yakın zamanda sizlere fotoğraflarımızı atacağım ve sizlerle içli dışı olacağız..
Gosilo: yehuuuuuuu

About This Site

Blogger tarafından desteklenmektedir.

Followers